12 Aralık 2020

GEÇMİŞE DAİR BİR HAYALLEME

Ne de güzel söyler, o buğulu sesiyle Nilüfer: “Bazen hayaller kurarım” 

Hayaller olmasını istediklerimiz değil midir? Ve nedense hep gelecek hayalleri kurarız. İşlerimiz, yapmak istediklerimiz, dilediklerimiz, sevdiklerimiz üstüne! Yaşama sevinci verir, umudumuz tükenirse sanki elimiz kolumuz bağlanıverir. Bazen farkında olmadan başkalarının hayallerini çalarız, sanki daha iyisini düşleyemeyeceğimizin tüm inancını kaybetmişcesine! Hayal kurmaya bile üşenir çoğumuz, şimdiye kadar hangisi oldu ki bezginliğiyle! Bir de bize ilham verenlerle tanışma şansımız olmuştur ,yepyeni bir gökyüzünü gözlerimize sığdırıp giderler! Dalıp dalıp gittiğimiz denizin içinden çıkar bazen, güneşin doğuşunu zorlar bazı hayaller! Okuduğumuz kitapların tutkuyla dans eden satırları yüreğimize sızar bir de! O da benim en sevdiğim…


Hayal kurmak; insanı günün her saatinde yakalar aslında! Yine de hayal kurmak için zaman ayırmak gerektiğine inananlardanım. Başka hiçbir işle uğraşmadan, sadece beynin tüm sinapslarını harekete geçirip  “çekiyorum, tüm canlılığıyla bu anı yakala” diyen o muazzam haliyle! Belki de sadece on dakika! Her şeyden herkesten uzak, kendini kendinle ödüllendirme  zamanı gibi! Yerdeki karıncanın ayak seslerini duyarcasına, renkleri pigmentlerine ayırırcasına, kokusunu içine çekercesine, tırnak uçlarına kadar hissedercesine! Olmasını istemek hali değil, oldurduğunun içinde olmak hali..


Aslında hayal kurmak sadece gelecek için değil benim dünyamda! Benim geçmişe dair hayallerim var mesela! Bazen birini öyle seversin ki onun en içten gülüşünün çocukluğunda kaldığını bildiğinden midir ya da en güzel gülümseyiş çocukluğa dair midir bunu tam olarak ayırt edemesem de onun çocukluğunda yanındaymış gibi  olmayı çok isterim. Ne de olsa “Çocukluk ve cennet birbirine karışır çoğu zaman” demiş Luan Starova! 


Ağzında emzik, elindeki oyuncak aslanı yerde sürüyerek gezerken O, sanki senin de elinden tutup “gel buradan gidelim” der gibi odadan birlikte çıktığını düşlemek! Mavi kedisinin yıkanma gününde, oyuncağın çamaşır makinesinden çıkmasını birlikte beklemek, makinenin her hareketinde sanki o oyuncak kedi acı çekiyormuş gibi gerçekle oyun arasındaki o tatlı gönül endişesini yaşarken izlemek!  Annesi “hadi sofraya” dediğinde onunla koşup, yanına oturmak! Onun iştahla yediğini izlerken, aç kalmak! Ekmek almaya birlikte gidip, eve gelirken ekmeğin köşesini ısırıp paylaşmak! Çizgi film zamanında yere koyduğu yastığa birlikte başını koymak ve kahkahalarını birbirinin omuzlarında hissetmek! Aynı masada resim yaparken, boya kalemlerini bir sen bir ben diye paylaşarak kullanmak, güzel oldu deyince yanağımdan öpüşünü  gözlerimi yumarak içimde hissetmek! Ardından okul yılları! İlk, orta ve lise yılları belki.. İlk bisiklet sürüşünde yere düşüp dizi yaralanırsa “dur üfleyim de geçsin” diyebilmek! Tüm okulun  önündeki 23 Nisan kutlamasında  Ata’sına şiir okurken, “unutmasın Allah’ım nolur “diye  içten içe yalvarmak! Sıranın altına sığdırdığı kopyaları görüp, “yakalanacak şimdi” korkusunu ondan önce sırtındaki hararetle yaşamak! Belki birlikte okuldan kaçmak ve kaçınca ne yapacağını hiç bilememek! Okulda aşı olurken, ortalığı yıktığı sırrını, annesinden birlikte saklamak! 


Yaşanmışlıkların içinde yeniden dans etmek gibi! Sanki geçmişin tutkulu bir tangosu kıvamında! Gökyüzündeki bulutlardan birini yastık gibi sürükleyip onun bulutunun yanına yerleştirmek belki! Ayaklarını gökten yere sarkıtarak, yeryüzüne yıldızları öperek serpmek, sonradan yaşanacakların üstüne denk geldiğinde parlayan olayları birlikte izlemek gibi! Daha sımsıkı, daha sıcak, daha samimi, hep varmış ve yan yanaymış gibi!  Gözlerinin çocukluk ışıltısını gönlüne kaydetmek ve  onun en huzurlu olduğu anı ancak bu şekilde anlayabilmek!


Hayallerimiz olsun elbette istediklerimize dair, umduklarımıza dair! Sevdiklerimizin gözlerinin mutlu ışıltısını keşfedebilmek için de geçmişe dair de kurulabilsin hayaller! İçinde kendimizden başkasını da sığdırdığımız düşlerimiz varsa, birliktelik ayarının ısı - ışık kontrol düğmesi gibi! Ya da kimselerin bilmediği ama yüreğinin mendiline sakladığın yara kabuklarını birbirine hediye etmek gibi! Defterinin arasında kuruttuğun çiçeğin yıllarca geçmeyen kokusunu birlikte koklamak gibi! Gizli günlüklerini o yemyeşil ağacın altında birbirine okumak gibi! Şimdiye dek hep varmış,  bundan sonra her şey daha da güzel olacakmış gibi!


Ve büyürken dinlediğimiz en güzel Sezen şarkılarının içimizi huzurlayan tınısı gibi…


“Başını göğsüme sakla sevgilim

Güzel saçlarında dolaşsın elim

Bir gün ağlayalım bir gün gülelim

Sevişen yaramaz çocuklar gibi”

Hiç yorum yok:

"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...