07 Kasım 2020

YAŞAMAYA DEĞER

 


        “Anlatamam size içimdeki öfkeyi.. Bazen yaşadığım atakların şiddetini düşününce annemi gidip boğasım var, neden yaptın bana bunları, bak senin yüzünden ne haldeyim demek istiyorum!”


          Takıntılarımız, korkularımız, kaygılarımız, karın ağrılarımız ve mide bulantılarımız.. Anne karnında ilk kabul ediliş zamanımıza kadar uzanan anlamlı bir maziye yolculuk aslında…


        “İstememiş babam beni, annem hep söylerdi bunu… seni ben istediğim için doğurdum, o hastaneye bile gelmedi, sonradan sevdi seni işte…” diye devam eden hikayeler! Ah şu annelerin nedeni bilinmez kutsal bir mabet gibi bir tek ben sevilmeliyim diye düşündürten, kendini üstün kılmaya dair çabaları.. Eleştirsen “anneyim ben, çocuklarının annesi” diyerek söyleyeni çaresiz bıraktıran ve pes ettiren çığlıkları..


        Hikayelerin her biri özel, eşsiz ve değerlidir bizim için.. Hatta bazı hikayelerin içinde kendimizi bulup, dur biraz soluklanmak istiyorum demek istediğimiz anlar da olur. Özellikle çocukluk yıllarını kurcaladığımızda…Kendi adıma söyleyim, seansta bu mevzuyu bir iki yudum su içerek tamamlayıp dinlemeye devam ediyorum. 


            Gerek anne gerekse babaların kendi aralarındaki çocuk sevgisine ilişkin rekabeti her zaman iç açıcı sonuçlar doğurmaz. Bu yüzden önemlidir işte; kendi kararlarını verebilen, ailesinden istenilen düzeyde ayrışmayı başarabilen, kendini ifade edebilen ve herseyden önce bağımsızca düşünebilen kısacası kendi olabilmeyi başarabilen bir birey olmak! Kendini bütünüyle kabul eden bir birey olmadan ne kaliteli bir birliktelik ne de seçkin bir ebeveynlik ne yazık ki mümkün değildir. Elbette gelişigüzel bir şekilde evlenilir, şans eseri ebeveyn de olunur. Ama sergilediğimiz her bir davranışın, ağzımızdan çıkan her bir sözün; yaşanacak bir hayatın hatta o yaşayanın nüfuz edeceği hayatları nasıl etkilediğini bilsek kılı kırk yarmak deyişinin sanırım gözünü çıkarırdık.


          “Kustuğumu yedirirdi annem bana”  derken ağlayan gözler, “tuvalete yapmadım çişimi diye popomu çakmakla yakmıştı” diye sızlanan cümleler! Dışarıdan bakana bu cümleler psikopat bir kadın hallerini çağrıştırsa da eski hikayelerine şöyle bir bakış atan çoğu insanın bu ve buna benzer yaşanmışlıkları mutlaka vardır. Şimdilerde bu tür hikaye kotamızı dolduran sabah kuşağı tv programları olduğu için kendi hikayelerimizin iç sesine  yeterince vakit ayırmıyoruz ve ne yazık ki bir nesil de bunları izleyen, dinleyen ve kendince yorumlayan evlerde büyümeye devam ediyor. Kısacası önümüz arkamız ruhu darlayan ama aynı zamanda geleceği inşa eden olumsuz birtakım cümlelerle dolup taşıyor.


            Başarır ve kazanırsak seviliriz, anne ve babamız bizimle gurur duymalıdır çünkü! Önemli bir yere gelince ana-babamız bizi anlatır ona buna, bu yüzden yükselmeliyiz kariyer basamaklarında! Duymak da hoşumuza gider doğrusu…Aşık olduğumuz kadın, annemizin elaleme söyleyip kınadığı cinsten olamaz mesela, aileye kabul ettirilir kriterlerde olmalıdır, bizim sevmemiz çok önemli bir tercih olmaz. Yeter ki bir çocuğum olsun, çok da önemli değildir onu yetiştirecek olanın anne ya da baba olma yeterliliği, bir şekilde büyür nasıl olsa! Yani hiç yoksa anamız babamız bakar ona! Evlattır sonuçta, dursun şuracıkta, yaşlanınca bize bakacak olan bir sigorta! Ve bir şekilde evlenmeliyiz, yalnız yaşlanacak değiliz ya!


          Koşulsuzca sevmek…Ebeveynlerden en çok istediğimizdir. Ama bu kısacık hayatta kaçımızın başına gelebilir ki ailemiz tarafından koşulsuzca sevilmek! Yaptığı herşeyi kıymetli bilmek, zihnimizdeki çerçevelerinin dışına o bireyin eşsizliğini, farklılığını taşırmak, -meli,-malı’lardan , -se,-sa’lardan uzaklaşabilmek kaçımız için mümkündür? 


              Beklediğimiz gibi sevebildik mi şimdiye dek? Ya da bir şey beklemek mi gerekir? Öyle listeler var ki sevgiliye dair, sevgili görse korkar kaçar, bir daha aşka tövbe eder. Zaten kolayı ve bilineni yaşamak da ne var? Çok da kafa yormamak gerek…Kuralları kaideleri bellidir ilişkilerin, eskilerin deyimiyle icat çıkarmamak gerekir.  Hangi olaylarda kavga çıkarılır? Hangi olaylarda özür dilenir? Bunlar bellidir. Gönül; lüks bir restoranda yemek ve gül dolu buketlerle alınır. Ailecek Pazar günü nerede yemek yersek, evde dırdır kesilir, huzurlu bir haftaya başlanır? Hangi baştan çıkaran gecelikle yatağa girilmesi gerekir? Bunlar bile daha önceden belirlenmiştir. Bilmiyorsan bile etrafa sorarsan hemen söylenir zaten! Bu yüzden muhatabı çok tanımaya gerek yoktur, kuralları bil yeter, tekrara dayalıdır zaten ilişkiler, hatta ezberlenirse daha iyi olur, bir sonrakinde bir önceki yapılan hataları yapmazsın, eh ne de olsa kusursuzluk önemlidir. Mükemmel erkek ve muhteşem kadın olmanın sırları burada yatar. 

    

          Kesin böyle düşünür aramayım, şöyle görünürsem ipleri ona vermiş olurum, ben yazmayım o söylesin, teklif ondan gelsin, çocuğa böyle söylemek gerekir, bunu hissettirmemek önemlidir vs vs vs. diye geçer günler..İpotekli yaşamlar, bilindik kurallar ve işte bir takım koşullara sığdırılan yaşamlar.. Haksız da değiliz hani? Bilmediğimiz bir alan korkutur bizi, ne yapacağımızın sınırları çizilirse konfor alanımızdan ödün vermeyiz, böylece sıradan bir hayatı biz de diğerleri gibi yaşar gideriz. Sıralı ölüm listesindeysek elbet…


            Hayatın kısalığında bütün bir birey olmak biraz cesaret gerektirir, korkularına rağmen yaşamayı göze almanı ister, ezberleri bozmanı, içinden gelene kulak kabartmanı bekler. “Zamanı değil”ler yerine “vakti gelmiş demek ki”leri vardır. Ve ne de güzel söyler Aruoba.. “İlişkide bir kişinin ötekinden neler istemeye hakkı olduğuna, ilişkinin kendisi karar verir.” Başkaları değil, bilindik kurallar ve ezberlenmiş kaideler değil; ilişkinin ta kendisi! Sen ya da ben değil, biz olabilenlerin samimiyet kokulu ilişkisi!


            Zorluğuna rağmen yaşamaya değer görülen hikayeler, evlat dahil tanımaya değer görülen insanlar, tüm varlığıyla sevmeye değer görülen sıcacık yüreklerle kesişsin yollarımız… 


            Ve sevdiğim son bir cümle ile üç noktamı yerleştireyim satırlarımın sonuna…


“Eğer bir gün aşık olursan, kendini aşık olmaya neden korktuğun konusunda sorgulatacak birine aşık ol.”



Hiç yorum yok:

"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...