19 Eylül 2015

BİR Z MASALI


Bir an vakit durdu sanki..Akreple yelkovan saatin sınırlarından sıyrıldı gitti. Belki de şimdiye dek, saat diye bilinen şey aslında hiç yoktu. Zaman gibi, mekan gibi belki o da yoktu.

Zemin kaydı sanki ayaklarımın altından...Gökyüzündeki bulutlar birbirinin içinde kaybolarak büyük bir pamuk torbası oldular. Sanki nefes alabilmemi kolaylaştırmak ya da sonradan kanayacak yüreğime pansuman yapmak için göğsüme oturuverdi o pamuk torbası... Güneş tüm gücünü birleştirip sadece bir ışık huzmesi olarak onun gözlerine yerleşti adeta...

İçimden geçen her şeyi okudu sanki...Ezberlerimi,şarkılarımı,ahhlarımı,dualarımı,hayallerimi,mutluluklarımı ve acılarımı....Kendimi o an onun cümleleri içindeki virgüllerde soluklanırken buldum. Mesela nokta yoktu cümlelerin sonunda...Cümlenin sonu gelse ölebilirdim zaten...Bitmeyen satırlar,okunmamış paragraflar olsun,noktalı virgül ile üç nokta sıraya girsin istedim o cümlelerde... Gönlüme yazdığı sayfalara, içtiğim çaydan damlasın,azıcık da sütlü kahve koksun istedim o sayfalar buram buram...

Belki de her şey mümkün ülkemin çığlıkları,yürüyüşleri,eylemleri başlamıştı zihin dünyama karşı...Mor karpuz,asla kırmızı olmam ben diye bağırmıştı mavi kirazlar gibi... Zihnin sınırlarına girmek istememişti içimde yaşananlar...Durumun adını bile koyamamıştı duygular kendi aralarında tartışmaktan... İfade edilemeyenler kütüphanesindeki “çaresizlik” sözlüğünün 451.sayfasında geziniyorlardı yeni anlamlar bulabilmek için...

Alice oldum sanki harikalar diyarında...Bir an büyüdüm birden küçüldüm. Genişledim  daraldım, karman çormandım. Zıtlıkların çekip gittiğini, uyumun parçaları nasıl bir güçle birleştiren bir yapıştırıcı olduğunu fark ettim. Gördüğüm en iyi tablo, en iyi yap-boz,en iyi tangramdı sanki...Belki de çocukluğumun play stationu solo test'in tek başına ortada kalmış kırmızı taşı gibiydim o gittiğinde...Sanki oyun bitmişti. Elinden oyuncağı alınmış bebek gibiydim. Ağladım hem de çok... Gözyaşlarım bonibon gibi dağıldı her yere...Ne yaşıyordum ki şimdi? Ne adı ne yaşı ne kim olduğu aklıma geliyordu. Yaşattığı daha anlamlıydı çünkü...

Gel dese arkama bakmadan gidebilirdim nereye olduğunu bilmeden...Kal dese çakılı kalırdım belki olduğum yerde,kök salardı yüreğimin çınar ağaçları...Uç dese gökyüzüne süzülürdüm martı gibi… Belki de uğur böceği gibi şans getirmek için ona, avucunun içine yerleşirdim hiç gitmeden bir yere...

Aşk mıydı adı? Belki ama  daha önce aşık olmuştum benzemiyor gibiydi. Dost muydu adı?Belki ama onda dostlarımdan daha fazlasını bulmuştum.Tanımlayamamak,anlamlandıramamak ve adlandıramamak koridorları nasıl da upuzun ve dolambaçlıydı böyle?

Kendi yazdığım masalın satır aralarına sıkışıverdim adeta...Uyanmayı hiç istemediğim bir masaldı bu...Ya biri ışığı açar da kendi boşluğumdan uyandırırsa ne yapardım? Balkabağına dönüşmeyi hiç istemeyecek kadar direnen bir masal prensesiydim. Zaten ayakkabım bile bir mesaj vermişti bana olmadık yerde takılıp ayağımdan çıkarak...Külkedisi miydim? Yok yok Pamuk Prensestim belki de...Daha önce yüreğimi cadı kraliçeye götürmeye kıyamayan avcının, beni terk ettiği karışık ormanda, bir elmanın peşinden mi gitmeliydim onun tarafından uyandırılmak için?  Bilemedim. Ya  da uyusam daha mı iyiydi suya sabuna dokunmadan, kimsenin canını yakmadan? Belki de Külkedisiydim, çatı katında kilitlendiği odada bekleyen...Ses çıkarmadan,ayakkabının teki hanginizde diye sorduklarında cevap veremeyen külkedisi...Cevap vermeye içi giden ama cevap verirse başına gelecekleri bilen...

Yollarım yönlerim karıştı. Gerçeklerim şaştı. Buz gibiyken aynı anda içimi eriten sıcaklığı da vardı. Hem serindi hem kaynar... Kazanmış gibi kaybetmiş gibi... Düşmüş gibi çıkmış gibi. Hem var hem yokmuş gibi. Hem az hem çokmuş gibi...Hem aç hem tokmuş gibi...Hayat sırf buymuş gibi...  Belki de sonu olmayacak bir yolculuk gibi ya da  sonsuza yolculuk gibi...Bu ne şimdi bilmiyorum, sadece zamana bırakıyorum. Sonuca değil, süreçte kazandıklarıma bakıyorum. Hayatı ve kendimi  anlayabilmek için…




Hiç yorum yok:

"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...