BEYNİMDEKİ KARNE KARGAŞASI
Geçtiğimiz
Cuma günü çocuklarımız karnelerini aldılar. Karneler, aslında çocuklarımızın
başarılarını değil, aileler olarak bizlerin bir dönem içinde ne yaptığını
gösteriyor.
Bir çok aile, anasınıfına veya kreşe giden
çocuğunun bireysel gelişim raporuyla ilgilenmiyor bile. “Amaaan anasınıfında
aldığı karneden ne olacak ki” diyen bir çok tanıdığım var. Bu söylemler öyle
üzücü ki… Çünkü ders başarısından da önce gelen ve hayatın en önemli
şifrelerinin yer aldığı erken dönemin zihinsel, duygusal ve fiziksel gelişimi adeta
ihmal ediliyor ailelerin gözünde. Birinci sınıfta iyi bir öğretmen bulalım diye
teleşa giren aileler, kreşleri ve anasınıflarını adeta bir deneme tahtası gibi
kullanarak, eşe dosta tavsiye yağdırmak için değerlendirmeye tabii tutuyorlar. Oysa
ki evimizde yaşatmaya mecbur kaldığımız bakıcılar, çocuğumuzun ilk
öğrenmelerini yaşadığı okul ortamlarındaki kişiler aslında o kadar büyük bir öneme
sahip ki! Ama sadece sorun yaşadığımız zaman fark ediyoruz bunların hayatımızda
ne kadar önemli olduğunu. Kaldı ki “aman el alemin iyisindense, annelerimiz
bakıyor çocuklarımıza o kadar şanslıyız” diyenlerin de uzun vadede bir çok
eğitim sıkıntısıyla da karşılaşmaları kaçınılmaz oluyor. Ve ne yazık ki okula
başlayana kadar fark etmediğimiz bu sıkıntılar, okul süreci ile karşımıza
dikiliyor ve sorunları çözmek çok daha zor bir hale geliyor. Çünkü kişilik
gelişimimizin çok büyük bir kısmı 0-6 yaşta oluşuyor.
Çocuğumun
sınıf arkadaşlarından birinin karnesini gördüğümden beri üç gündür canım
sıkkın. Birinci sınıfa giden bir çocuğun karnesinde yer alan notlar içler
acısı. Ve bu çocuk, bulunduğu sınıfın hedefi doğrultusunda ne matematiksel bir
formülle işlem yapma becerisinden sınava giriyor ne de kimya sınavındaki bir
deneyi anlatmaya çalışıyor. Bir harfin sesini öğreniyor ve sadece birleştirmeye
çalışıyor. Günlük verilen iki sayfa ödevini yapması gerekiyor. Ne oluyor da bu çocuk,
daha üst düzey beceri gerektirmeyen bu temel davranışları yerine getiremiyor. Öğretmenin
çabasını, fedakârlığını ve emeğini bilmesek hep birlikte öğretmene suçu atıp
geçmeyi marifet biliriz ama sınıfı ve öğretmeni bizzat yaşadığımız için böyle bir
şey de yok. Burada en önemli sıkıntı, bu çocuğun ailesi nerede? Diğer çocukların
aileleri karne alırken resimlere poz veriyor, çocuklarını videoya çekiyor,
gülüyor eğleniyor. Ya o? Kenarda köşede her an mahzun. “Ne yapacaksın tatilde”
diye soruyorum, “ödevlerimi yapacağım” diyor. “Koşup oynayacak mısın dışarıda”
diye soruyorum, “yok sadece ödev yapacağım” diyor. Ah be bir tanem! Zaten o ödevleri yapabilseydin, gerçekten ailen
tarafından takip edilebilseydin neler yapardın bir bilsen? Bir çocuk yaşının
gereklerini yerine getiremeyebilir, öğrenemeyebilir, belki de bambaşka sorunları
da olabilir. Çocuğun bu sorunları
yaşaması suç değil, aile olarak ona nasıl yardımcı olabilirim dememek suç bana
göre…
Bir
çocuk, başarıyı hayatında bir kez tadınca, neredeyse davranış sorunlarının çoğu
bu duyguyu hatırlayarak çözülebiliyor. Başarısızlığı yaşayan bir çocuk, birkaç defa
kendine şans verebilecek olumlu bir bakış açısına sahipse ancak bazı sıkıntıları
atlatabiliyor. Bu olumlu bakış açısı ise sadece ilk sosyal ortamımız olan
ailemizle mümkün. Aile, bir merhem gibidir. İyileştiremeyeceği yara yoktur. Ailemizin
sorunlara yaklaşımı, sorun çözme yöntemleri, iletişim kurma biçimleri tamamen
bizi etkisi altına alıyor. Aslına bakarsanız, çiftlerin kendi arasında yaşadığı
sıkıntılar, çocuk yetiştirme tarzlarımızın temelinde kendi ailelerimizin
şifreleri ve görüntüleri yatıyor. Glasser’ın kişilik kuramında, kişilerin bir kalite
dünyası olduğundan bahsedilir. O kadar güzel bir isim ki bu. Kişi, kendi için önemli
olarak gördüğü her olayı, her kişiyi süzgecinden geçirerek bu görüntüleri
kalite dünyasına nakleder diyor. Ve zorda kaldığında, yeni bir karar vermesi
gerektiğinde, yaşadığı çatışmaları çözmekte bu kalite dünyası hemen devreye
giriyor.
Aslında kural çok basit!!! Çocuklarımız
için bir şey yapmaya gerek yok. Sadece kendimiz düzgün olmaya çalışalım yeter. Çocuklarımızın
kalite dünyasında iyi bir yer edinmek ancak bu şekilde mümkün. Bu mahsun çocuk
için kendimce geliştirdiğim tek savunma
mekanizması ise ; onun kalite dünyasında yer alan çok iyi ve fedakar bir
öğretmeni olduğunu düşünmek…