27 Ekim 2020

ASL’OLAN AŞKTIR


Basittir aslında aşk ile yaşamak! Teferruata gerek duymadığın tek haldir. Lakin bilindik bir ilişkiye zorlandığında aşk büzüşmeye başlar. Bekler diye yazılan sözler, içinden geçmeyen ama görevmiş gibi söylenen günaydınlar iyi geceler, çiçek almak, hediye vermek gerek diye belirli günleri beklemeler boğar da boğar o heyecan dolu aşk kavramını!


Herkes gül sevmez mesela ama kadınlar gül sever diye güller gönderilir. Erkek ne anlar ki güzel sözlerden derler ama erkek içten bir söz duyabilmeye hasrettir. Atalardan yörelerden yüklenenler, arkadaş dedikodusunda söylenenler kısacası ezberler, çerçeveler, bir takım klişeler! Hep şu günlerde görüşelim, her zaman bu saatlerde buluşalımlarla rutinleşir her şey!


Sonra aşkı öğretmekle kendini vazifeli sananlar vardır. Erkek şöyle sevmeli, kadın böyle bakmalı diyerek yaklaşırlar olaya…Narsist ruhlarını, naif bir kavramın içine hoyratça yerleştirmeye çalışıp, “bir de çok sevmemek gerek “ ahkamları keserler başarıya ulaşamadıklarında! 


Suskundur aşk çoğu zaman! Haberi bile olmaz aslında sevilenin; sevenin baktığı her yerde onun gözlerini gördüğünden! Beraberlik anlarından akla kazınan sözler, olur olmadık yerde çınlayıverir aniden! Ne kimseler duyar  ne de sevilen bilir bunu! Önceden birlikte gidilen yerlere bırakılan yürek damlalarını ve aşk kırıntılarını takip ederek yeniden sevgiliye doğru yeni bir yol keşfeder insan! “çook özledim seni, nerdesin?” diye sorar, sanki baktığı tavan ona seslenecekmiş gibi! Aslında  bu bir içe sesleniştir. Aşık olan ona değil de onunla kaybettiği benliğine ya da onunla birlikte bulduğu kendiliğine kavuşacaktır bir ihtimal! 


Gözyaşları vardır aşkın! Her şey kötü gittiğinden değil; içteki sevgi yoğunlaşır, gönül ısısıyla buharlaşır, yağmur olup damla damla süzülüverir sevenin yanaklarından! Bu yüzden bilmez sevilen, bir damlanın içindeki habersiz yolculuğunu! Sevenin kirpiğinin ucunda nefes aldığını tahmin bile edemez.


Çok seven iki yürek buluştuğunda, öyle çok isterler ki hep bir arada olmayı, birlikte oldukları o kıymetli anı fark etmez; bir sonraki görüşmenin planını, ilişkilerinin gidişatını, bu işin olmazlarını, gelemeyişlerini konuşmaktan, şımarık çocuk tadında ortada zıplayıp duran yüreklerini hep gözden kaçırırlar. O da bir zaman sonra ikisine de küser gider zaten!


İlişkiler; birbirimizi bunalttığımız değil birbirimizle nefes aldığımız bir kıvamdaysa aşka yürür. İçimden geldilerle, ilk kezlerle, şimdi seni düşündümlerle, ben yaptım oldularla! Günlüğüme kaydettiğim Farid Farjad’a ait güzel bir söz var, konuyu bütünleyen: “Sevmek sıradışı ya da kahramanca şeyler yapmak değil, sıradan şeyleri hassasiyetle yapmaktır.” 


Bir anne “sana köfte yaptım demek yerine, bugünkü köftelerin içine sevgimi kattım” dediğinde yani! Bir baba “geçen bahsettiğin şarkıyı söyleyen adamın albümü çıkmış, sana aldım” diye bıyık altından güldüğünde!  Bir sevgili; hediye edilen kitabın arasındaki kurutulmuş papatyayı görünce şaşırmalı mesela! Aşk dolu gözlerle ona bakanın cümle kurmasına gerek kalmadan! Sensiz boğazımdan geçmiyorların, sanki yanımdaymışsın gibi diye başlayan hayallerin, kokun halen üzerimde diyerek gece yıldızı olanların, o an geri dönüp sana sarılmak istedim diyen cümlelerin, in aşağı bir kere öpüp gideceğimlerin saf, samimi, içten,delice ve doğrudanlığındadır aşkın hem basitliği hem de derinliği! 


Basittir yani karmaşık değildir ilişkiler! Aslolan aşk’tır ve aşk olan asıl’dır. “Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.” diyenlere yakışır.


24 Ekim 2020

MUTSUZ SONLU İLİŞKİLERİN YANKISI

 

“… düşündükçe aslında hiç sevilmediğimi fark etmeye başladım hocam… Son birkaç aydır kendimi çok değersiz hissediyordum, bugün biraz kendime döndüm ve aslında uzun zamandır kendimi ihmal ettiğimi fark ettim. Yapabildiğim onca şeyi görmediğimi, sahip olduklarımın farkına varmayıp körleştiğimi düşünüyorum..” diye anlatıyordu bana hikâyesinden geriye kalan kaliteli kırıntıları…Kaliteli diyorum çünkü çoğu insan yıkıldığında bu kadar kendiyle iyi yüzleşemiyor çünkü!

Üzgündü, ilişkisi bitmişti ve sevdiğinden uzaklaştıkça hiç sevilmediğini de derinden hissetmişti. Değiştirilmeye çalışılmış, varlığı hep bir eleştiriye uğramış ama o sevgisinden pardon görmezden gelmişti.

Yaşadıklarımızı yani o içine türlü sevinçlerimizi, umutlarımızı, hayallerimizi, sanki onun için aldığımız nefesi, içimize çektiğimiz güneşi sığdırdığımız o yaşanmışlık anlarımızın basit cümlelerle kırıntılara dönüşerek, paylaşmaya bile isteksiz hale gelişlerimizin özeti gibiydi söyledikleri!  Ve böyle şeyleri paylaştığımızda imdada yetiştiğini düşünen konu komşu cümleleri mi? “Demek ki hayırlısı böyleymiş senin için”, “gençsin daha ooo neler olcak bir dur bakalım!”,” Zaten seni hak etmiyordu ki, fazla geldin sen ona”,” ee derdi neymiş yani” gibi gibi hiç de derdimize şifa olmayan kelimeler topluluğu kaplar her yanımızı!

Böyle şeyleri sevdiklerimizle paylaşma hususuna gelince… Ben dostlukların ilişkilerimiz devam ederken aynamız olduğunu düşünenlerdenim. İlişkiler bittikten sonra herkesin yorum kapasitesini sonuna kadar kullanması hadisesi insanı geriyor. Aşktan gözüm kör olmuşsa ve sen bunu yer yer açmama yardım etmiyorsan seni neden hayatımın dostluk hanesine yazayım ki? Beni ben olduğum için seviyorsan, koşulsuzca yargısızca yanımdaysan gördüklerini sona saklamana ne gerek var? Hatta daha ütopik olayım. Kendimden bile daha çok güvenmeliyim dostuma! Ben kendimden gittiğim zamanlarda beni tutup kendime yeniden getirmeli icabında! Bu yüzdendir dostun tek tük oluşu, arkadaşlarınınsa gırgırın şamatanın içinde bulunuşu!

Bir de sen de hazır olacaksın tabii ki! Gerçekleri açıkça söyleme dostluğundaki kişiyle paylaşıyorsan kendini, üzülüp alınmayacaksın, beni anlamıyor demeyeceksin, içine kıskançlıkmış, yetememezlikmiş gibi “durduk yere haller” eklemeyeceksin. Dostun koşulsuz sevmişse seni, sen de anlık kaprisli koşullarından sıyrılacaksın. Ya da ne bileyim işte çok güzelse ilişkine dair yaşadıkların zaten sende kalacak, paylaşmayacaksın. Nasıl gidiyor dediklerinde “iyi şükür” deyip geçeceksin. Ama zaten ilişkisinde kendini içten içe yiyen bir kurdu varsa başkasından fikir ister insan! Belli ki araya şüphe girmiş, soru işaretlerinin çengeline takılı kalmış ki yüreğin “tut beni” diye bakıyorsun çaresizce dostunun gözlerine! Sonuç mu? Genellikle hüsran. Zira araya olumsuz enerjiler katılmış bir ilişki, ne yazık ki büyüsünü kaybetmiş oluyor ve ilişkide uzatmaları oynuyor insan! En güzel başlangıçları yapabilen o iki insan da bir süre sonra birlikteliğini çileye dönüştüren   iki insan da aynı oysa ki! Sadece beklentiler yükleyerek, ezberelikler katarak, stratejiler kurarak, bütünüyle kabul etmek ve edilmekten uzak olarak zehirliyorlar ilişkilerini! 

Bu hususta nasıl güzel bir şarkıdır “Michelle Gurevich- First Six Months Of Love”..

“Bana aşkın ilk altı ayını ver” diyor. Şarkının beni en çok etkileyen tınısı; başlangıçta kendiliğinden mutluluk dansı yapan bir çiftin sonrasında dans kursuna gitmesi dörtlüğüdür ki ilişkiyi gereksiz bir kalıba sıkıştırmayı ne kadar basit ve derinden anlatır.  Çoğu ilişki altı ay bile sürmez aslında ama biz uzmanların tavsiyesi uzun vadeli kararlarınıza altı aydan önce karar vermemenizdir. Aşkın tılsımıyla başınız dönerken aldığınız kararlar kendi açınızdan önemliyken uzmanlar açısından fazlasıyla dikkate değerdir.

 Elbette kişinin sürmek istediği yaşam hikâyesi de bu konuda tercih sebebidir. Sıkı bir gönül bağı kurmaksa kişinin derdi, belki de resmi imzalara ihtiyaç duymaz, bilindik metotlarla yaşamak istemez birlikteliğini, belki de 50 ilk öpücük gibi ilişkisine her gün uyandığında yeniden başlamak ister. Onu ilk kez görmüş gibi, onunla ilgili her şeye yeniden başlamak gibi! Her gün sevdiğinin gözlerine, kendi yüreğinin başka bir rengini katmak gibi! Gecenin karanlığını siler ve de geçmişinin pasını, güneşe yeni bir anlam yükler, yıldızlara çıkıp dünyaya tepetaklak bakmayı başarır. Yaşanan sıkıntıları silip unutmaktan bahsetmiyorum. Güzel şeyleri de sıfırlar bazen insan...Unutmuş gibi yapıp, tekrar tekrar hatırlamak gibi şımarık ve samimi!

Aslında ilişki kavramı bizim kendi yüreğimizle yeniden bağlantı kurmamızdır. Biz istediğimiz sürece, başka dudaklardan çıkan kelimelere uzak, yüreğin ısısından ilham alarak yaşadığımızdır. Aşka vesile olan kişi, bizi kendimize yakınlaştırıyorsa, taze çocukluk duygularımızı harekete geçiriyorsa, kattığı heyecanla birçok kabiliyetimizi ya da yapamam dediklerimizi yapabilecek ve ortaya çıkarabilecek ilhamı veriyorsa ve bize gençlik aşısı gibi geliyorsa yaşamaya değerdir, zira hayatımıza ve gözümüze yeni bir ışık gelmiştir. Çok didiklemeden,  gizli kapaklı bir yürek sandığında, başka gözlerin ve sözlerin değmesine müsaade etmeyerek yaşamasını da bilmek gerekir. Herkesin mutlu edilmeye çalışıldığı düğünlere, "evinde olmayanı dövüyorlar" diye alınması zorunlu mutfak tepsilerine, evde birkaç kez bile oturulmayan ama ödenen kiranın üçte ikisini kaplayan salonlara, mutlaka bir çocuğum olmalı diye zoraki evliliklere inat!

Sevmeyi ve sevilmeyi iliklerinize kadar hissederek, varlığınızı onurlandıran ve her şeyinizle kabul görebildiğiniz huzur kokan ilişkilerin gönlünüzde yer edebilmesi umuduyla! Sonunu bilmediğiniz mutlu süren ilişkilerin yoğun kıvamında !

"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...