Hatalar yaparız… Çünkü mükemmel değiliz. İyi ki de değiliz. Hata yapabilme özgürlüğümüz var. Sorunlar yaşadıkça ve yaşımız ilerledikçe, geçmişe döner kendimizi sorgular dururuz. Buradaki sorgulama duruşumuz çok önemlidir. Gerçekten kendimizi sorgulamak; hatalarımızı fark etmek, kendimizle ilgili farkındalıkları ayırt etmek, olumlu özelliklerimizi güçlendirerek olumsuz özelliklerimizi törpülemeye çalışmaktır. Kendimizi sorgulamak, katı bir şekilde kendimizi yargılamak ve kendimizi affetmemek değildir. Ancak kendimizi affettiğimizde ve kendimizi hatalarımızla kabul edebilmekle ruhsal olgunluğa erişebilmiş oluruz.
İnsan aynaya bakıp kendiyle konuşurken, “iyi halt ettin, hiç konuşma, anlatma bana” diyebiliyorsa hatasının farkında olan insandır. Ama aynı zamanda ardından “tüm hatalarıma rağmen, kendimi affediyorum, çünkü bu yürek yükünü hafifletebilmemin tek yolu bu” diyebilmeli. Ama aynaya bakıp doğrularını ve kendini diğerlerinden ayıran iyi özelliklerini de fark edip “aferin sana, kendine bir güzellik yaptın, iyiki de… yaptın,sen her şeye değersin” de diyebilmeliyiz. Farkında olabilmek, ciddi bir zekânın da göstergesidir aynı zamanda. Bilişsel fonksiyonlarımızın pas tutmadığını bize gösteriverir.
Seçimler yaparız, bazen doğru bazen yanlış. Buna göre bir hayat yolumuz olur. Yollar tıkandığında, mutlaka bir yol daha olduğunu hatırlayarak, gerekirse dağları aşarak, gerekirse toprak altından tüneller açarak belki yeni bir yol bile icat ederek yol alternatiflerini geliştirebilmek elimizde…
Her seçimin bir bedeli vardır. Bu bedelleri öderken çekeceğimiz güçlüğü düşünmek,kararlar almamızı engeller. Çoğu zaman seçimlerimizin bedelini ödemek daha kolayken, bu çatışmayı sürekli yaşayarak günü geçirmek çok daha büyük bir engel olur önümüzde… Hayatta başarılı olmak kadar başarısız olmak da başa gelebilir bir şey… Hatta iyi ki var, aksi takdirde başarılı olmanın tadını içimizde nasıl derinden hissedebilirdik ki? İçimizdeki mükemmel olma baskısı yaşantımızı zorlaştırıyorsa, mükemmel olmayı hedeflemek yerine ruh sağlığı düzgün ve mutlu bir insan olmaya çalışmak adlı yeni bir hedef koymak çok daha akılcı olabilir.
Ruhsal sağlığımız neden bozulur? Düşünme sürecimiz neden kitlenir? W.Glasser, temelde yaşadığımız tüm sıkıntıların aslında bir ilişki problemi olduğunu söyler. İki kişinin arasında anlaşılamamalar, kabullenememeler, benim gibi olsun istemeler, yargılamalar, suçlamalar, aynı dili konuşamamalar yığıldıkça, problemler küçükken büyük hale gelir. Bir süre sonra, kişi kendiliğini kaybederek, olması gereken sanki oymuş gibi düşündüğü hareketleri yapar halde bulur kendini. Bilinçli bir hareket değildir bu… Gerek toplumsal baskılar gerek aşırı sorumluluk duyguları kişinin kendisini bir çıkmaza sürüklemeye başlar. Yürek, düğümlenmiş ve birbirine dolaşmış bir yün yumağına benzer. Acılar yaşayarak kişi heyecanla ördüklerini umutsuzca söker, yeniden örmeye çalışır kahrederek ama eskisi gibi düzgün durmaz bir türlü örgüsü…Ve çocuk gözlerindeki ışık sönüverir birden…Bu ışığın söndüğünü veya parladığını da kişinin annesinden başkası asla anlayamaz. Demek ki annelerin çocuk göz kontrol düğmesini sürekli kontrol etmesi gerekli bir eylemdir!!!
Veee bazen hayata kendimizle ilgili güzel tablolar bırakabilmek için, karakalemle eskiz çalışmaları yapmak gerekir. Bu başarısız olduğumuzun değil, daha iyisi için uğraştığımızın bir göstergesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder