10 Mart 2015

YARIMDAN BÜTÜNE DOĞRU 
(Bir Bitirilmemiş İşler Meselesi)


Zihnimiz… Yaklaşık 3 yaşındayken, kaydediş sürecinin farkına başladığımız; ev içinde, okulda, bahçede, sinemada, piknikte kısacası her yerde karşılaştığımız her bir insan ve her bir olayın görüntülerini kaydederek depoladığımız zihnimiz… Ne kadar kendimiz ne kadar maskemiz olduğunu sadece bizim bildiğimiz ve maskeler düştükçe paniklediğimiz, yüzleşmekten korktuğumuz, sanki bir anda çıplakmışız gibi ortada kaldığımız yalnızlık yolculuğumuz…

En güzel ve özel zamanlar olduğunu düşündüğümüz çocukluğumuzun barındırdığı şemalar, görüntüler, kayıtlar… Daha sonra ilk heyecanlarımız, ilk korkularımız, ilk mutluluklarımız ve ilk kırgınlıklarımız… Halen hayatımızın içinde olanlar, dışında kalanlar, tahammül edilmesi gerekenler sınıflamalarımız… Kabullenişlerimiz, reddedişlerimiz, vazgeçişlerimize karar verdiklerimiz… Ve en önemlisiyse bekleyen, zamana bırakılan, görmezden gelinen ve bitirilmemiş işlerimiz…

Bitirilmemiş işleri Gestalt kuramı “kişinin geçmişinde dağınık ve eksik kalan parçalar” olarak tanımlar. Bu parçaları, anlamlı bütünler haline getirme işlemine de kişinin iyileşme hali diyebiliriz. Kısacası, dağıttığımız odayı geri dönüp toplamak, temizlemek eylemidir.

Çoğumuzun anne-babasıyla yarım bıraktığı ilişkiler, eski arkadaşlıklarımız, yarım bırakılan okullar veya kurslarsevgimizi, öfkemizi yüzüne söyleyemediklerimiz, arkasından laf ettiklerimiz gün geliyor, öyle olaylarla karşımıza çıkıyor ki bu yüzleşmeyi yapmadan ve bu eksikleri tamamlamadan hayatımızı devam ettirebilmemiz mümkün görünmüyorİlle de o kişilerin karşımıza çıkması olayı değil bu, yaşadığımız olumsuzlukların alt zemininde kalan, iz bırakan duygular ve düşünceler enerjimizi yiyip bitiriyor. Sanki çamur dibe çökmüş, suyla her çalkalandığında bulanıklaşan bir hayat gibi… Fark etmek ve harekete geçmek, yaşantılarımızın dibini çalkalamakla başlıyor.

Gestalt psikoterapisinde; bir olgu ya da nesne önce iyiceçiğnenmeli, parçalarına ayrılmalı, en son kişinin kendi özüne katılmalıdır. Çiğnenmeden yutulan bilgi ve deneyimler, kişiye ait olamayacak ve kişinin içinde yabancı ve sindirilemeyen madde gibi kalacaktır.

Demek ki yaşadıklarımızı sindirebilmemiz için;

  • Sorunlarımızı iyi irdelemek, 
  • Alternatifleri kullanmak,
  • Yarım bırakılan duyguları tamamlayabilmek,
  • Gerekiyorsa af mekanizmasını çalıştırmak ve arkada bıraktığımız konuları ve kişileri af etmek
  • Öfkeyi tam ve kontrollü bir şekilde boşaltabilmek, 
  • Sevgi ifadeleriyse yarım bıraktığımız,sevgimizi içtenlikle söyleyebilmek kısacası aklımızda ve duygularımızda boşluk bırakmamak gerekiyor. 

Peki bunu nasıl yapabiliriz? Tabii ki bu bir terapi meselesi, profesyonel yönlendirmeleri gerektiriyor. Ama kendimizle yüzleşmek, bizim cesaretimizle de ilgili bir durum. Değişime ve gelişime ne kadar hazırız? Aynada kendimize bakmak, yalnızlığımızı bir iç yolculuk olarak değerlendirmek ve bu süreçte aşağıdaki egzersizleri kendi üstümüzde denemek ve bir şeyleri fark etmeye çalışmak da elimizde. 

Şimdi kendimize soralım:

  1. Şu an yaşadığımız ve şimdi bizi en çok zorlayan sorun nedir?
  2. Bu sorunun bizde oluşturduğu duygu nedir?
  3. Bu duyguyu bize anımsatan, benzer bir olay var mı? 
  4. O olayı hayal ederek tekrar yaşayın. Neler olmuştu? Siz kendinizi nasıl hissetmiştiniz? İçinizde beliren ilk duygu neydi? Söyleyemedikleriniz ve o an yapamadıklarınız nelerdi? 
  5. Şimdi yaşadığınız bu durumu düşünerek, karşınızdaki kişiye söylemek istediklerinizi iletin. Açıkça sizi kıran, inciten ya da mutlu eden ne varsa konuşun. Sanki o karşınızdaymış gibi..
  6. Peki, o size neler söylüyor?  Hayal edin. Size söylemesini beklediklerinizi hayal etmek değil. Onun yerine kendinizi koyarak, onun gibi düşünüp, onun gibi yaparak hayal edin. 
  7. Neler oldu? Ne hissettiniz? Bu durum size ve bu duruma bir nokta koymanızı sağladı mı? Bir süre bekleyin. Aklınıza gelenleri not edin. 

Durumu tekrar yaşayın. Konunun yaşanmışlığına göre gerekirse af edin. Af etmek dediğimizde, üstünde durulması gereken bir konu da, affettiğimiz insana gerçekte bu affı söylememize gerek olmadığı... İsteyen ve dileyen elbette bunu yapabilir. Ama iyileşme sürecinde gerekli değildir. Affetmek, kişinin kendi yüklerini hafifletir, kendi ağrılarını keser, kendini ve duygularını anlayıp fark etmesini sağlar. Süreç içindeki kilitlenmiş noktaları temizler. Böylece kişi, yeniliklere, değişimlere, gelişimlere açık hale gelmiş, duyarlılığını yeniden kazanmış ve özüne dönmeye başlamış olur. Affettiği kişiyle, yeniden bir ilişki kurması gerekmez. Yani burada anlatılan değişim, kişinin kendi içindeki gelişimdir. 

Bitirilmemiş işlerimizin tamamlanması demek, arkası dağınık olan insanoğlunun temizlik sürecine girmesi demektir. Bahar geliyor artık!! Bahar temizlikleri sadece evimiz için değil, ruhumuz için de gereklidir. Kirlenmek güzeldir, bize yaşadığımızı gösterir ama kirli kalmak enerjimizi tüketir, çevremizi de kirletir. Her kiri çıkaran bir temizleyici mutlaka vardır. Önce Allah’ın nurunu temizliğimiz için talep etmek, sonra da ufak tefek yöntemlerle ruhumuzu, kalbimizi arındırmak kesinlikle işe yarayacaktır.

03 Mart 2015

HAYATIMIZIN ESKİZ ÇALIŞMALARI



Hatalar yaparız… Çünkü mükemmel değiliz. İyi ki de değiliz. Hata yapabilme özgürlüğümüz var. Sorunlar yaşadıkça ve yaşımız ilerledikçe, geçmişe döner kendimizi sorgular dururuz. Buradaki sorgulama duruşumuz çok önemlidir. Gerçekten kendimizi sorgulamak; hatalarımızı fark etmek, kendimizle ilgili farkındalıkları ayırt etmek, olumlu özelliklerimizi güçlendirerek olumsuz özelliklerimizi törpülemeye çalışmaktır. Kendimizi sorgulamak, katı bir şekilde kendimizi yargılamak ve kendimizi affetmemek değildir. Ancak kendimizi affettiğimizde ve kendimizi hatalarımızla kabul edebilmekle ruhsal olgunluğa erişebilmiş oluruz.

İnsan aynaya bakıp kendiyle konuşurken, “iyi halt ettin, hiç konuşma, anlatma bana” diyebiliyorsa hatasının farkında olan insandır. Ama aynı zamanda ardından “tüm hatalarıma rağmen, kendimi affediyorum, çünkü bu yürek yükünü hafifletebilmemin tek yolu bu” diyebilmeli. Ama aynaya bakıp doğrularını ve kendini diğerlerinden ayıran iyi özelliklerini de fark edip  “aferin sana, kendine bir güzellik yaptın, iyiki de… yaptın,sen her şeye değersin” de diyebilmeliyiz. Farkında olabilmek, ciddi bir zekânın da göstergesidir aynı zamanda. Bilişsel fonksiyonlarımızın pas tutmadığını bize gösteriverir.

Seçimler yaparız, bazen doğru bazen yanlış. Buna göre bir hayat yolumuz olur. Yollar tıkandığında, mutlaka bir yol daha olduğunu hatırlayarak, gerekirse dağları aşarak, gerekirse toprak altından tüneller açarak belki yeni bir yol bile icat ederek yol alternatiflerini geliştirebilmek elimizde…

Her seçimin bir bedeli vardır. Bu bedelleri öderken çekeceğimiz güçlüğü düşünmek,kararlar almamızı engeller. Çoğu zaman seçimlerimizin bedelini ödemek daha kolayken, bu çatışmayı sürekli yaşayarak günü geçirmek çok daha büyük bir engel olur önümüzde… Hayatta başarılı olmak kadar başarısız olmak da başa gelebilir bir şey… Hatta iyi ki var, aksi takdirde başarılı olmanın tadını içimizde nasıl derinden hissedebilirdik ki? İçimizdeki mükemmel olma baskısı yaşantımızı zorlaştırıyorsa, mükemmel olmayı hedeflemek yerine ruh sağlığı düzgün ve mutlu bir insan olmaya çalışmak adlı yeni bir hedef koymak çok daha akılcı olabilir.

Ruhsal sağlığımız neden bozulur? Düşünme sürecimiz neden kitlenir? W.Glasser, temelde yaşadığımız tüm sıkıntıların aslında bir ilişki problemi  olduğunu söyler. İki kişinin arasında anlaşılamamalar, kabullenememeler, benim gibi olsun istemeler, yargılamalar, suçlamalar, aynı dili konuşamamalar yığıldıkça, problemler küçükken büyük hale gelir. Bir süre sonra, kişi kendiliğini kaybederek, olması gereken sanki oymuş gibi düşündüğü hareketleri yapar halde bulur kendini. Bilinçli bir hareket değildir bu… Gerek toplumsal baskılar gerek aşırı sorumluluk duyguları kişinin kendisini bir çıkmaza sürüklemeye başlar. Yürek, düğümlenmiş ve birbirine dolaşmış bir yün yumağına benzer. Acılar yaşayarak kişi heyecanla ördüklerini umutsuzca söker, yeniden örmeye çalışır kahrederek ama eskisi gibi düzgün durmaz bir türlü örgüsüVe çocuk gözlerindeki ışık sönüverir birden…Bu ışığın söndüğünü veya parladığını da kişinin annesinden başkası asla anlayamaz. Demek ki annelerin çocuk göz kontrol düğmesini sürekli kontrol etmesi gerekli bir eylemdir!!!

Veee bazen hayata kendimizle ilgili güzel tablolar bırakabilmek için, karakalemle eskiz çalışmaları yapmak gerekir. Bu başarısız olduğumuzun değil, daha iyisi için uğraştığımızın bir göstergesidir.

"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...