09 Haziran 2022

SESSİZ KÜTÜPHANE

 

Her zaman ki şefkatli sıcağıyla iç ısıtarak  baktı ve “Bir kitabın olsun senin, yazsana. Çok güzel yazıyorsun. Hem arka kapağında hep şöyle çekildiklerinden güzel bir fotoğrafın da olur. Hemen alır, okurum ben” dedi adam.

 Dudaklarını büktü ve “Yazmayım bence! Hem bana, sensizken oyalanmam için mi söylüyorsun bunları? Arka kapaktaki fotoğrafım mı? Mevzu bu mudur yani? Sadece görülmek mi?” dedi kadın.

 Gülümseyip sustular ikisi de, birbirine derince sarılmanın dili buydu çünkü!

 Aklından geçenler mi?

 Herkes kör olsa, bir tek O’nun gözlerine görünseydi. Kimse alkışlamasa, sadece O aferin deseydi. Tüm dünya sussa, bir tek O konuşsaydı. Öyle diz çökseydi de önüne, sadece O eğilip kulağına bir şeyler fısıldasaydı. “Baktım gülüşünden güzel şiir olur, ben de sevdim gitti.” diyen şaircesine “Laf ebesi olsam, iyi bir şair yapardın beni” dedi adam. Böyle söyleyip sessiz kütüphaneler mi bırakıyordu her defasında, yokluğunda usulca okuması için kadının?

Fransız Mallarme, satırlarında Dünyadaki her şey günün birinde bir kitap olmak için vardır.” derken bunu mu söylemişti?

Tüm  kelimeleri onun için yazmak, sayfalara adını kazımak, sabah günaydınlarına, içimden şimdi sen geçtin’li anlara yazmak güzel değil miydi? Güzel yazan biri olmaktan çok daha değerlisi, yazanın ruhuna dolmak ve yüreğine dokunmak ile ilgili bir duruşa sahip olmak değil miydi? Ancak gözleri şiir kokanlar, şair gibi sevenlere denk gelebilirdi. Herkes başarabilir miydi bunu, girilebilir miydi öyle hemen ince, kırık bir yüreğin içine? Posta kutunu açtığında sayfalarca seni sana anlatan, gözlerinin ışığında dans ettiğini bildiğin bir kadının, dudaklarındaki kelimelerin parmak uçlarına döküldüğü satırlara en yakın olmak, zamandan ve mekândan uzak bir yerde olmayı başarmak değil miydi? Parayla bile olsa yaptırabilir miydi insan böyle bir şeyi? Ismarlama şiirlerden, bilindik tanıtım cümlelerinden, derleme kitaplardan  uzak bir yerlerde, kıpırdayan bir yürekte bir damla kandan fazlası olmaktı bu! Belki hiçbir zaman adı konulmayacak edebi bir  tür, başkalarının okuyamayacağı sessiz bir kitap olup, yazan ve okuyandan başka hiç kimsenin bilmeyeceği binlerce mısralık bir damak tadı olarak hayatta kalmak değil miydi? Var olduğunu hissedebilmenin ta kendisiydi bu..

 "Bak kadınım, bir şiir var bildiğim” diye, avuçlarının içini öperek ona okumaktan daha iyisi, yazanın tüm kalbiyle beslediği bir şiir olmayı başarmaktı. Aşkın erkeğe yakıştığını ve bir kadının zaten aşk olduğunu kanıtlar gibi.

Ne iyi yapmış da yaşamış, ne iyi yapmış da aşk olmuş, ne iyi yapmış da şiir yazmış ve de ne  güzel söylemiş şair:

 Bir mısra daha söylesek, sanki her şey düzelecek."

"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...