04 Nisan 2021

OYUNCAK HİKAYESİ

“Büyüsü Bozulan İlişkiler”

Bu yazıyı yazmaya rüyamın tam orta yerinde karar verdim. Şöyle ki; Bir eve taşınıyorum, odaları yerleştirirken birden önüme, fakülte yıllarında sürekli kullandığım sevimli valizimin içi ağzına kadar dolu rengarenk oyuncak arabalar çıkıyor. “Kışlık yazlık oyuncak diye ayırmam ki, bunlar neden burada ?” derken, rüyamın orta yerinde zihnimle konuşuyorum. “Çocukluğumda mevsimlerine göre saklanan oyuncaklarım nasıl da canımı acıtmıştı”, bunu yazmalıyım diyorum ve kendimi kalemime bırakıyorum.


Oyuncakların yazı kışı olur mu? Benimkilerin mevsimleri vardı.  Evimiz küçüktü ve ortalık (oyuncaklar) kalabalık görünmemeliydi. Çocuk aklımın -ne haddineyse- sorgulamıştım bu durumu! Aldığım cevap ise manidardı. 

“Ne güzel işte, özlüyorsun fena mı?”


Fena gerçekten fena.. Hayallerini fısıldıyorsun ve yaşadıklarından damlayan gözyaşlarını onunla avutuyorsun, gizli kaçamak bir köşede oynarken saklı gülüşlerini içine sığdırıyorsun ve sabah uyanmışsın, yok olmuş. Çocukluğunuzda çizdiğiniz her kağıt, kırılan her mum boyanız, hatta hediye edilen oyuncağın kutusu bile çok kıymetlidir oysa.. Biri dokunsa sanki tüm mal varlığınız elinizden alınmış gibi olur.  Zarar verecekseniz de siz verirsiniz hem de kimseye hesap vermek istemeden! 


“Ah sevgili lahana bebeğim…Ben su çiçeği olmuşsam sen de çıkarmalısın, o zaman birlikte olabiliriz ve beni ancak sen anlayabilirsin. Bu yüzden çizdim kalemle yüzündeki benekleri, işte şimdi bana benzedin, yoksa başka bir niyetim yoktu. Seni kötü kullanmadım sadece yüreğime daha çok yakınlaştırdım ,bakma sen kızdıklarına, ben içimden geleni yaptım. Yok hayır, elbette başkasının oyuncaklarını kırıp bozmam. Lütfen almayın bebeğimi elimden, ben oynamayı beceremiyor değilim. Hayır hayır gerçekten eşyalarımın kıymetini bilirim.”


Hayat aslında böyle bir oyuncak hikayesi…Bizim yerimize düşünenler, hatta karar verenler, biraz özle değerimi anla diye kendini esirgeyenler, varlığını sunmak için belki de hiç gelmeyecek olan yazı bekleyip erteleyenler, hayallerimize alaycı bakışlar ekleyenler, susarken bağırdıklarımızı duymayanlar, konuşup itinalı kelimeler söylediğinde bile duvar olanlar , ders verir tarzda yargı ve ahlak dağıtanlar gibi gibi…


Mesleki deformasyon işte..Annesi ya da babası kızarken “tamam bir daha yapmayacağım” sözü veren çocukları izlemek hep üzmüştür beni..Şimdi annesi ondan vaatler isteyecek, sonra da onu izlemeye alacak. Ve yapmadığı an ensesinden yakalanacak ya da hep bu korkuyla kendi olmaktan vazgeçecek.  Ve ne yazık ki kendi gibi bu durum da hep onunla büyüyecek. Aslında  biz yetişkinlerin o çocukluk sandığının kapağı bir açılsa, tozlu saklı oyuncağımıza sarılmış halde bulacağız kendimizi.. Açıp bizi oradan güvenle çıkarana teşekkür eden endişeli gözlerimizle!


İlişkilerde (ebeveyn-çocuk; iş ve özel ) birinin ne yapacağını söylemek durumunda olmak, vaatler duymak isteyerek, onu takip eder gibi izlemek, kendini anlatmasına fırsat vermeden hareket etmek O’nun varlığına özen göstermemek ve saygı duymamaktır.  Bizi çok sevdiğini ve iyi bir çocuk olmamız gerektiğini her fırsatta öyleyen anneler, senin için en iyisini düşünüyorum diyen babalar, yaptığınız projeyi görmezden gelerek gölgeleyen yöneticiler, üzülür şimdi bu konuyu konuşmayalım yanında diyen aşırı düşünceli arkadaşlar, kendini gizleyen, sevdiğinden benliğini esirgeyen ve günün birinde solan sevgililer.. Kısacası büyüsü bozulan ilişkiler..


  • “Ah meleğim oyuncak kuzun yerde kalmış,  üstüne bastım canı acımış olmalı”
  • “Böyle bir şey okudum, iyi olur diyorlar sen duydun mu bu konuda bir şeyler, hayallerini dinlemek isterim”
  • “Bu proje için ne kadar çok emek verdin, seni izlerken keyif aldım”
  • “Yanında olmak istiyorum dostum ama senin için “yanında olmak” ne demek bilmiyorum”
  • “Sadece senin aşkınla “bizi” iyimizle kötümüzle doyasıya yaşamak istiyorum” diyebildiğimiz, varlıklarımızın tam kabul gördüğü ilişkilere böyle cümlelerle dokunabilmek çok daha değerli olmaz mı?


Mevsimlerden bağımsız, zaman duraklarından uzak, geçmişinden güçlenen, sonra’lara değil şimdi’lere yüklenen anlamlarla dolu cümleler kurarak...

"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...