10 Ağustos 2020

ÇOCUKSU MUTLULUK DOZU

Meslek hayatı gereği ve dostluk anlayışı açısından bir çok sohbetin ve iletişim ortamının içinde olmaktır terapistlik! Üslubum gereği sorulan sorulara verdiğim cevapları kategorize etmeyi de severim. "Dost olarak mı bir kadın olarak mı yoksa bir uzman olarak mı cevaplandırmamı istersin?" başlıklı seçeneklerim her sohbette rengimi  daha net belli etmemi sağlar. 

Belki neredeyse her gün, her an karşılaştığım sorulara gelirsek:

"Sence doğru değil mi? Haksız mıyım? Sence ne demiş olabilir? Beni seviyor mu? Böyle yaptıysa sevmiyor anlamına gelmez mi? Daha benden ne istiyor anlamadım ki? Daha ilerisini düşündüğümde içinden çıkamıyorum ya… olursa? Yeter artık bir karar vermem lazım"gibi gibi ve diğerleri..


Bazı soruların net ve kesin cevapları olmasını çok isterdim. Tüm danışanlarımı, yakınlarımı, dostlarımı rahatlatmak kendimi de içine düştüğüm zor anlardan kurtarabilmek için! Laf aramızda hayat, ruh sağlığı uzmanlarına torpil geçmiyor. Yani bir çok insan bizleri dertsiz tasasız sanıyor da ben şu an bir altyazı geçeyim istedim. Sihirli formüller, tılsımlar, 101 defa okuyunca kurbağaya dönüşmekten kurtaracak tekerlemeler, sadece satın alınca enerjisiyle buluşulduğu iddia edilen kitaplar , postlar vs. derken birilerinin bizlere reçete yazmasını ne kadar çok istiyoruz. İşler yolunda gitmezse eğer “sen demiştin noldu bak olmadı yaaa” diye hesabını sorup içimizin rahatlayacağını ve sorumluluktan kurtulacağımızı sandıran tuhaf  durumlar işte! Antibiyotik zihinlerle yaşamak diyorum ben bu durumlara! Hani hemen iyileşeceğine inandıran, iki gün kullanınca geçici iyiilik sarhoşluğuyla kutuyu bitirmekten vazgeçen,  1000'lik kullandım tabii ki ayağa kalkacaktım diye meydan okuyan ama asıl tedaviden oldukça uzak zihinler...


Hal böyleyken çok düşündüm ve reçete olmasa da işe yarayacak  gündelik bir formül bulmaya karar verdim. Bilim insanlarından bihaber, ilmi olanları es geçen, modern büyücülerin himayesinde gezinen bir çok insan için bir şey ifade etmez ama organik ruhlar için kullanışlı olabileceğine inanıyorum. Elbette her formül gibi benimkinin de bir adı olsun istedim. Ruhun yeni ayar sistemi: Çocuksu Mutluluk Dozu!


Öncelikle biraz bu formülün AR-GE kısmından bahsedeyim. Yetişkinlik döneminde olan her insanın ben çocukken diye başlayarak anlattığı kısımları dinliyorsunuz. Sonra anlatamadıklarını, sustuklarını, boğazına dizilenleri, haykıramadığı çığlıklarını, sevinmeye korktuğu durumları, kaybettiği ebeveynini,ninesini,dedesini, elinden alınan hikayelerini, yaşayamadığı gençliğini..Yara kabukları sert oluyor ilk dokunduğunuzda..Bol miktarda sevgi, biraz anlayış, içi dolu bir şefkat ve bolca empati değdirerek yumuşatıyorsunuz. Kabuğu kaldırdıkça canı biraz acıyor ve yara yeniden kanıyor. Telaşlanıyor, panikliyor önce..Sanki çok acıyacak ve yine kan kaybedeceğim diye korkuyor! Biraz  gerçekten çok değil birazcık beklese ne eskisi gibi acıdığını ne de çok kanamadığını görecek aslında! Oysa üstüne biraz hava değse ( ki gerçekten üflüyoruz acımıyor pardon motive ediyoruz diyelim) yeni bir deriyi kendine hediye edebilme cesareti gösterse bu yara kapanıp gidecek. Elbette izi kalacak ama kan dolu değil, daha kendi derisinden, daha onarılmış ve insan bedeninin kendini yenileyebilen o muazzam yaradılışının ruhta da aynı derecede olduğunu öğrenircesine!


Acılarını anılarına dönüştürmek hali! Anlatıyorsun ama içini sızlatmıyor bir süre sonra! Ufacık bir ah çekiyorsun azıcık gözlerin doluyor ama öğrendiklerinin keyfi gülümsemeye sebep oluyor. İyi olup olmamayı da şu şekilde tarif edebilirim: (Endikasyonel etkiler diyelim de tam prospektüs sunalım bari)


Çıkmazlara girip düşününce gözlerini kapat, vakte odaklan, yüreğini yokla ve bedenine kulak ver. Bedenin gizli hazinendir ve organların  hafızan gibi her şeyi kaydeder, onu iyi tanı ve sor kendine usulca..


Duruma, kişiye, mekana odaklandığın an içinde bir kasılma, boğulma ve bedeninde büzüşüp küçülme hissi var mı? Kendini demir parmaklıkların arasında hissediyor musun? Gözüne hep olumsuz senaryolar, olamayacaklar, mümkün değil yapamamlar, zaten hep beni bulur zor anlar bunun başka çaresi yok anlıyor musunlar, sanki ben istemiyor muyumlar, bu benim kaderimmiş gerekirse kendi hayatımdan vazgeçerimler ile mi doluyor için? Dudaklarının arasından sızan ufak iç çekişler, hayalinde sisli efkarlı dumanlı ortamlar, arabesk tınılar ve işin en can alıcı yanı kendini feda eden kahramanlık öyküsüne sahip bir yiğit veya fedakarlığıyla ve kendini yok edişleriyle dolu destansı bir kadın olarak mı  görüyorsun? Aç şimdi gözlerini; aynaya bak ve bir seçim yap. Tabii ki saygımız sonsuz, içindeki ihtiyarın ellerinden öperiz, merak etme, biz de bu toprakların çocuğuyuz :) Tavsiyem kendini seçmekten yana olur ama yine de sen bilirsin. Zira hayat göz açıp kapama kısalığında ve mezarda olanlara gereksiz fedakarlık alanında verilen bir ödül de yok, toprak kabul etmiyor yani..Yoksa tüm ödüller senin olsun, lafı olmaz aramızda:)


Gelelim diğer tarafa… Duruma, kişiye, mekana odaklandığın an içinde bir yayılma ve genişleme hissi var mı? Kelebekler geziniyor mu karnında? Kuşların cıvıltısı kulaklarına doluyor mu? Hani denizi izlerken içinde olup bitenler gibi..Sahi mavinin elli tonunu en son ne zaman izledin? Gökyüzündeki buluta dokunmak ya da pamuk şeker sanıp yemek ister gibi.. Ayın veya yıldızın ucuna oturup ayaklarını sallandırarak izleme zevki gibi..Uçan balonların uçup gideceğinden korkup sıkı sıkı balonları elinde tutmaya çalışmak gibi olan histen bahsediyorum.  Aç şimdi gözlerini, aynaya bak ve o eşsiz huzurlu gülümsemeyi kaydet ruhuna!  Bu senin mutluluk halin ve bu etkiyi vermeyen herşeyden uzaklaştır kendini! Bu gülücüğü sağlayan herşeye de kendini ada! Varsın gün gelip bitsin gitsin ama senin içindeki çocukluk hep kazanmış olsun. İşte ruhun ayarı çocuksu mutluluk dozu budur. Yaşının kaç olduğunun da hiçbir önemi yok. “Ben çocuk değil olgun bir insanım Feyza Hanım” diyen ağır abi danışanlarım! Sizin için de aynı şey geçerli hatırlatırım. Zira insandır ele aldığımız; kadın-erkek ayırt etmeksizindir yaşanan duygular. Cinsiyet; duygu üslubunun çizgisini farklılaştırır yalnızca, hepsi bu..


Altı çizili satırlarımın arşivinden seslenen Coelho ne güzel tanımlar:

“Tanrı, güneşi her gün yeniden doğdurarak,bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize. Oysa biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz.” Çocuksu mutluluk dozunu alıp güne başlayanlar için güneş ısısı iliklere kemiklere iyi geliyor. Burnunuz çiçeklerin kokusunu daha iyi alıyor, gözleriniz görülmeyenleri görüyor, kulaklarınız konuşulmayan sesleri işitiyor, sağ beyin uyarılıyor, hayaller daha renkli, yaşam daha coşkulu, yapılan işlerde estetik dokunuşlar ön planda oluyor. Analitik beyinler, kalplerini yoklayıp duygularını da kavradıklarında daha bir tutkulu oluyorlar. Çünkü tutku, zeka ve duygunun en güzel harmanlanış halidir. Yapılan işe kıvam katar, aşka ölümsüzlük ekler, bedene ise sınırsızlık! Çocukluğunuzu konuşurken kendinizi bulduğunuz hatıralar huzurlu, dinleyip eşlik edenler sıkı yoldaşınız, yeniden hayal kurma arzusunu uyandıranlar ve cesur hissettirenler ise aşkınız oluyor. Belki bir insan belki bir kitap belki seçkin zevkleriniz belki yeni bir hobi ya da mesleğiniz! "Dünyanın bütün nimetleri elinde bile olsa onları tadabiiecek bir ruh gerekir. Çünkü bizi mutlu eden; bir şeyin sahibi olmak değil, tadına varabilmektir." diyen Montaigne bu şekilde konunun altını çizmiş! Gözlerine sabah güneşini  gece ise  yıldızları sığdırdığınız her şeyi, yüreğinizin sarmaşıklarıyla sarıp sarmalayın. Zira çocukken öyleydiniz.  Karşılaştıklarınızı Küçük Prens sorularıyla tanımaya çalışırdınız. ( Ses tonu nasıl? Hangi oyunları seviyor? Kelebek koleksiyonu var mı? gibi) Hayallerinize ve merak ettiklerinize sarılın, bir gününüzün diğerinden farklı olması için ısrarla uğraşın ve sizi siz yapan ne varsa adlandırıp tanımlayın, yüksek sesle tekrarlayın ve yola mutlulukla devam edin.Ya şu an yaşadığınız son 100 saatse? Sakın kaçırmayın.


"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...