13 Temmuz 2018

HAYALCİ HÜCRECİKLER ÜLKESİ


Belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz kavram; BAĞLANTI kurmak…Karşımıza çıkan her bir insanın, olayın ve  yaşanılanların bizi bir bağlantı içine çektiğini genellikle üzerinden biraz zaman geçince kavrarız. Sonra da iyikilerimiz, keşkelerimiz, hedeflerimiz ve vazgeçtiklerimiz sıralanıverir gecelerimizin özeleştirilerinde…

İşte bu özeleştiri yolculuklarımdan birinde önce yaşadım, açıp dinledim, sonra okudum ve bu bilgiyi farketmemi sağlayanların varlığına şükrederek yazmaya başladım. 

“Bir tırtıl bir kurt gibidir, bir kelebekse çok güzel renkleri olan uçan sihirli bir yaratık...Zamanı geldiğinde bir tırtıl daha çok yemeye başlar ve kendi metabolizmasının ihtiyacı olanından daha fazlasını tüketir. Böylece tırtılın bedeni ölmeye başlar, bu bedenin sıvılaşması şeklinde olur. Fakat tırtılın bedeninde orada burada birkaç hücre vardır.Bilim adamları bu hücrelere “hayalci hücreler” adını verirler. Bu hücreler aslında yeni bir gerçekliğin hayalini kurarlar, farklı bir bilinç seviyesinde titreşirler. Tırtılın bedeni bu hücreleri tanıyıp onlara saldırır. Fakat onlar farklı bir seviyede titreştikleri için bu saldırılardan etkilenmezler. Saldırıcı hücreler ise kısa zamanda vazgeçerler.Bu arada hayalci hücreler yine orada burada kümelenmeye başlarlar.Daha sonra da bu kümeler birbirleri arasında bir bağlantı oluştururlar. Bu hücre bağlantıları belli bir kritik kitleye, eşiğe ulaştığında, sihirli bir şey olmaya başlar: Tırtılın bedeninde uyumakta olan bir gen, genetik kod, uyanır. Bu genetik kod kanatların, yeni bir kalbin, antenin, bacakların, uçan bir varlığın metabolik hızı vb. ne dair tüm bilgileri içerir, hepsi bu kodun içinde gizlidir. Bu gen, hayalci hücrelerin birbirleriyle kurdukları bağlantı sayesinde uyanır. Tırtılın bedeninin geri kalan kısmı ölürken, hayalci hücreler tırtılın ölmekte olan gövdesini kendilerini besleyecek bir gıda olarak kullanırlar. Bu hayalci hücrelerin büyümek ve bağlantı kurmak için kullandıkları bir kültür ortamı olur. Ve çok kısa zamanda bir özgürlüğe doğru uçmak üzere bir kelebek buradan ortaya çıkarak uçmaya başlar.” (Dr.Deepak Chopra)

Hayalci hücreler…Bir hücreye böylesine güzel bir isim vermek de farklı bir ruhun inceliği olsa gerek! Hayalci hücreler, tek başlarına bir hayal kursalar bile bağlantı kuramadıkça kelebek olma hayalini gerçekleştiremezler. Aynı frekansta titreşmeselerdi, biri üzüldüğünde diğeri yanında olup sarmalamasaydı, bir hücrecik bir şeye sinirlenip bozulduğunda “sana ne oluyor” diye sorup onu anlamaya çalışmasaydı eğer, nasıl bağlanabilirlerdi ki birbirlerine? Onlar, aynı müziği dinleyip dans edebilen, aynı kitabı okuyup, diğeri tarafından altı çizilmiş satırların yanına gülücük koyabilecek kadar hemdem, mutlu anlar oluşturup, birlikte zevkle, elele tutuşup bu tablodan o an keyiflenebilen, sinirlenip bozulduklarında “bununla ilgilenmiyorum” demeyip hassasiyetleri fark edebilen hücrecikler olsa gerek… Her hücreciğin beklentilerinin farkında, yerine getirebildiklerinin devamı ve şükründe, yapabileceklerinin hayali, ümidi ve çabasında, yapamadıklarının hüznünü birlikte paylaşan hücreciklerdir. Yoksa bu bağlantı dansını yakalayabilmek mümkün olmazdı ki… İşte bir kelebeğin renginde, çizgilerinde ve dahi burnumuza değen esintisinde ne de çok yaşanmışlıklar varmış meğer…

Kelebekler; bir aşk, bir ilişki, bir hayal ve bir bağlantı etkisini simgeliyor benim dünyamda… Ne başka bir ülke, ne bulunduğu şehir ne de şartlar ilgilendiriyor onları…Sadece içlerindeki hayalci hücrenin varlığı onların bildiği ve ihtiyaç duyduğu, hepsi bu…

Gerek ailemiz gerek arkadaşlarımız, çocuklarımız, işimiz gerekse partnerimiz kısacası sevdiğimiz ve ilgilendiğimiz herşeyin bağlantı boyutlarını irdelemek gerek..Sadece sorun anlarında değil, farkında olduğumuz her an bir bağlantı dansı yakalamaktır yaşamın kendisi…Yaşam; zihninizin o andaki bilinç halidir diyorlar ya, ne de güzel söylüyorlar!
Yaşanan aşklarda ve sevgilerde de bu bağlantı daha farklı bir anlam kazanıyor elbette. Lerner; kitabında önemli bir noktaya dikkat çekiyor. ”…hissettiğimiz aşkın yoğunluğu değil, ilişkinin bizim için iyi mi kötü mü olduğu ve içinde yönümüzü sağlam bir biçimde bulup bulmadığımızdır. Zaman ve sohbet bunu anlamamıza yardımcı olur. …Bağlantımız, karşılıklı saygı, karşılıklı empati, birbirini besleme ve birbirine bakma dahil, karşılıklılığa mı dayanıyor? Anlaşmazlığı açığa çıkarıp çözmek için farklarımızı dile getirebiliyor muyuz?” (H. Lerner; Bağlantı Dansı,s.93) diye soruyor bize! 

Bazen öyle yoğun oluyor ki duygularımız gerçekten aşk halindeyiz ama bir ilişki, daha kapsamlı ele alırsak bir bağlantı içinde olamadığımızı görüyoruz. “Bizim” diye söz ettiğimiz şarkıları, birbirimize sarılarak dinlemek yerine ayrı yerlerde yalnız dinliyoruz. “Senin farkındayım, sen de fark et beni” diyoruz ama bağlantı kurmuyoruz ve eksik kalan ilişkilerle yola devam ediyor ya da bir zaman sonra o ilişkilerden kopuyoruz.

Bazı kavramları ezbere kullanıyoruz, önceki bilgi ve deneyimlerimiz duvar gibi karşımıza dikilip ruhlarımızı yoruyor. Bağlı olmakla bağımlılığı karıştırıyoruz birbirine…Karşımızdakini zaten o diye başlayan cümlelerle bir erkek veya bir kadın diye diretilen  şablonlara yerleştiriyoruz, “insan” olmanın eşsizliğini gözden kaçırarak… “Asgari müştereklerde anlaşma” sığlığında kalıyor ilişkiler, farklılıklarımızla birlikte zenginleşmek gibi geniş bir dünya dururken…

Lerner; bu durumu şöyle özetliyor:

“Farklara değinmek, öteki kişiyi ikna etmeye ya da değiştirmeye çalışmakla aynı değildir. onun hatalı olduğunu ve hakikatin bizden yana olduğunu ima etmez, biz böyle olduğuna emin olsak bile. Aksine öteki kişinin bakış açısına olabildiğince saygılı bir biçimde farklarımızı açıklığa kavuşturup inceltmemizi gerektirir.” (H. Lerner; Bağlantı Dansı,s.84)

Zevkle dinlediğim Prof. Dr.Türker Kılıç anlatıyor:

“Artık yeni bilim; kuşu veya karıncayı tek başına değil; kuş bulutunu, karınca topluluğunu incelemek zorunda..Her ağaca göre karıncaların farklı bir toplu hareketi olduğunu, hatta beyin tümörlerinin bile kendine ait bir zekası olduğunu ve ona göre yerleşeceği yeri seçtiğini” ifade ediyor ve devam ediyor “hiç bir hücrenin tek başına anlamı yok, hiçbirimizin tek başına anlamı yok, herkes yanındaki ile anlamlı, bizim değerimizi belirleyen yanımızdakilerdir.”

Ve ne kadar önemli insanın yanındakiler…Sana değer katan, seninle okuyan, seninle düşünüp, seni anlayan aynı zamanda “şunu da gör” diyebilen, seninle nefes alan, sen bakarken bir çiçeğe, “bunun beyazını seversin sen” diye daha sen konuşmadan anlaşan…Oğuz Atay’ın deyimiyle “anlatmadan anlaşılmaya aşık olan”..

Bağlanmayı bağımlılıkla karıştıran ve dahi bağlantıya hiç kafa yormayan zihinler ile örülü ilişkilerden beslenen tırtılların, yeni bir yolculukta kelebeğe dönüşebilmesi için tek ihtiyacı olan; aşk dolu hayalci hücreleridir. Bazısına hediye gibi Yaradan tarafından verilir bazısı yıllarca ve yollarca arar durur bazısı bir lütufla kendisine sunulan bu tılsımlı hediyeyi anlayamayacak kadar gözleriyle bakar hayata Aristo’nun sözünü ettiği gibi..“Göz, aslında görmemek içindir.”

Bağlantı kur.. Önce kendinle..Yaptığın işe anlam katarak..Bir amacın olsun yaşama dair… Neyi ne için yaptığını irdele, bunu önce kendine anlat, kendin inan ve başkalarını inandırmak için uğraşma! Sen sarılıp besledikçe hayalci hücreciklerini, onlar birbirlerini başkasında da olsa tanıyorlar zaten, çıkıp gelirler karşına hiç korkma.. 

Bağlantı kur..Sevdiklerinle, kitaplarınla, müziklerinle, çiçeklerinle! Onun çok sevdiği tatlıyı ona alıp götürmek ilişki, tatlıyı birlikte muhabbetle yemek bağlantıdır. Konuştuğunuz bir şarkıyı açıp dinlemek ilişki, bir dolunay yolculuğunda şarkıyı birlikte göz göze söylemek bağlantıdır. Aynı kitabı zevkle okumak ilişki, bu satırları bizim için çizdim diyebilmek bağlantıdır. Bir konuşmacıyı birlikte dinlemek ilişki, aldığın notları ve dikkate değer bulduklarını paylaşmak bağlantıdır. Doğduğu günü bilmek bir ilişki, kutlamak ve anlamını ifade etmek bir bağlantıdır. Kes-kopyala-yapıştır mesajlar yazmak bir ilişki, ona dair satırları özgünce yazabilmek bir bağlantıdır. Bir filme beraber gitmek ilişki, elini tutarak filmi izlemek bir bağlantıdır. Bizden beklenen bir raporu ilgili yere göndermek ilişki, gönderdiğiniz kişiye bu işi yaparken yaşadıklarınızı anlatabilmek bir bağlantıdır. Çocuklarımıza yemek hazırlamak bir ilişki, yemeği hazırlarken başınıza gelenleri sevgiyle ve mizahla anlatmanız bağlantıdır. 

Neler yaşayacağımızı bilemeyiz lakin nasıl yaşayabileceğimizi belirleyebiliriz. Korkabiliriz, üzülebiliriz, bozulabiliriz, altından kalkamayacak durumlarda da olabiliriz. Ansızın gelip dikilir karşımıza durumlar…Önemli olan bizim nasıllarımızdır. Nasıl? Aşk ve sevgi dolu, ilgi dolu, öğrenme dolu, hayal dolu, cesaret dolu, samimi, dürüst, ol’duğu gibi, her daim birlikte ve çok daha önemlisi bağlantılarla dolu… Kısacası ilişkilerimize dair nasıl’larımız, bağlantılarımızın içinde gizli bir hayalci hücrecikler ülkesi…


NOT: Bu yazıyı yazarken dinlediklerimi tıklayarak okumanızı tavsiye ederim.






"BAZI KALPLERİN KADERİDİR AŞK"

  “Şiir yazdırmıyor aşk,yaşanırken” diyordu okuduğum satır.   Katılmadığımı belirtmek isterim. Şiir gibi roman gibi sevebilmek hissinden ...