Yaşamın ilk dokuz yılı HAVA dönemi...Zeka ve öğrenme ile ilgili dönem yani...
İkinci dokuz yıl;SU dönemi!!!.Duygular vardır 9-18yaş arasında...Duygusal maskeler,baskılar,ilk öpücükler,ilk aşklar,ilk kalp kırıklıkları...
18-27 denilen 3. Dokuz yıl...ATEŞ!!! Kişiliğin yaşam ateşinde dövülmesi zamanı...Eşsiz ve özelim çığlıkları...Kalabalıkların içinde sıradan biri değilim haykırışları...
TOPRAK!!! 27-36 yaşlar arası...Kök salma zamanı...Mesleki hedeflerimiz,kişisel amaçlarımız hakkında net duruşlar... Ve sonra bu elementler dokuz yılık periyotlarla tekrar ederler... Bu dönemde verilen kararlar,geriye kalan yaşamı etkiler... diye anlatır Forbes yazdığı satırlarda...
Hava idik,su idik,ateş idik toprak idik...Biz hep bu dört elementi bilirdik. Sonra öğrendik ki en önemli element boşluk imiş.
Aşk,boşluk ile tanışma vaktiymiş.Hatta bunu biraz açmak gerek...
Aşk deyince satırlar dizeler sıralanır gönlümde...
Tatlı bir nefestir sevgili deriz;nefes al ver;boşluk..
Sen gelince aklıma rüzgar başka eserdi deriz;rüzgar eser;boşluk...
Midemde kelebekler uçuşuyor adını sayıklayınca deriz;Kelebek kanat çırpar,boşluk...
Yüreğim pır pır,sanki kuş gibiyim deriz;kuş kanat çırpar,boşluk...
Meğer boşluk;olması gereken ve tekamülü hızlandıran en güzel aşk imiş.Aşkın kendisiymiş.
Hayat okulunda öğrenci hazır hale gelmeden,öğretmen gönderilmezmiş. Belki de herşey boş bir derste başlar imiş...
Aşk;Şimdi ve Burada olan imiş.
Geçmişi bırakmak,geleceği konuşmaktan vazgeçmek demekmiş.
Ezberin bozulması,sıradan şeylerin anlamını yitirmesi, kavramların başka bir anlama gelmesiymiş.
Aşksız geçen her saniyenin hesabını kendine veremeyişmiş.
Kalbin üstüne gülücüklerin konmasıymış aşk..
.
Sevinçten ve şükrandan dolayı gözlerin yaşarmasıymış...
Sevdiğine görülmemiş renkler seçmek,yüreğine mis gibi kokular yüklemekmiş.
Dua etme anının burnunda tütmesiymiş. Avuçlarda dua olmak için sabırsızca bekleyiş,tatlı dudaklardan adını işitmekten sonsuz bir mutluluk duymakmış.
Ayak uçlarının yangınıymış boşluk...
Yürek sazının notalarını kaybetmesiymiş...
Saç diplerinin titreşmesi,bacakların yerli yersiz titremesiymiş.
Gözün dünyayı terk etmesi,cennet bahçelerinde gezinmeyi öğrenmesiymiş.
Adem'in ilk secdesinin mütevaziliğiyle yüceliği arasındaki mesafeymiş boşluk...
Havva ile arasındaki kaçamak bakış anıymış...
Boşluk;Hz.Hatice'nin yanı başındaki yastığının sıcağıymış...
Hz.Ayşe'nin "yine beni yalnız bıraktı" diye sızlanışı...
Hurma kütüğünün ne yapacağını bilemeden ağlamasıymış...
Şems'in yıllar sonra bir çift göze vuruluşu,Mevlana'nın "O geliyor O"diye yazdığı dizelerde telaşa kapılışıymış...
Yunus'un omzunda sevgiyle taşıdığı odunların yanmak için sabırsızlanışıymış..
Tüm yorgunluğa ara veriş, yoğunluğu engelleyiş, yaşam ile ölüm arasındaki mesafeymiş boşluk..
Rüya ile gerçek arasında kalış, acı ile tatlı arasındaki en güzel geçişmiş...
Meğer bize herşeyi öğreten AŞK imiş, bulunduğumuz yer ise sadece bir BOŞLUKtan ibaret imiş.