Çocukluğun belki
de en güzel özelliği, hayal kurmak ve düşlemektir. Bunu en yakın görebildiğimiz
yer, çocuğun her türlü yönergeden uzak çizdiği resimlerdir. Ama bazen çevredeki
yetişkinler, “pembe bulut mu olur?” ya da “çizgilerin dışına sakın taşırma” diyerek,
onların serbest çalışmalarını acımasızca eleştiriverirler.
Bembeyaz bir
sayfa vermek gerek önce… İçinden ne geçiyorsa onu çiz demek… “Bu çizdiğin
resim, nasıl olursa olsun, senin resmin ve sen buna emek verdiğinden dolayı
benim için çok özel” demek motive eder onu. Zaten birdenbire bu mutlulukla
başlar çizmeye… “Sana çiçek yapayım mı?” ya da “şuraya bir ev çizeyim mi?” diye
sorar usulca. “Sen ne istiyorsan, resminde ne olmasına karar verdiysen onu çiz,
bana sormana hiç gerek yok” deyiveririz, onun kararlarına saygı duyduğumuzu
göstermek için. Bu sorulara sıklıkla devam ediyorsa, düşünmeye başlarız.
“Özgüveni nasıl, yoksa aşırı bağımlılık mı gösteriyor birilerine?” diye.
Etiketlemeden, teşhis koymaya çalışmadan, sadece küçük soru işaretleriyle
sorarız kendimize bunu. Kendinden emin olan tipler de vardır mutlaka, zaten o
ne yapacağını çoktan tasarlamıştır. Bir de sizi yakından tanıyorsa, nelerden
hoşlanabileceğinizi tahmin ederek onu çizip, kalbinizden vurmaya çalışır ve
nokta atışı yapıverir.
Çizdiği şeyler
anlamsızca gelebilir. Sakin ve sessizce izlemeye devam ederiz. Yaptığı her bir
çizginin, bizim için mutlaka anlamları vardır. Tıpkı çizerken konuştuğu,
seçtiği kelimelerin anlattıkları gibi…”Burnu küçük olursa şu, ayağı yoksa bu”
demekten ziyade, genel bir profil belirleriz. Önce bakarız resme… Çocuk mutlu
mu diye. Rengârenk mi elimizdeki sayfa, yoksa sadece tek bir renk mi var
dünyasında. Daha başlamadan evvel, boyalar nerede diye merak etti mi hiç?
Tütüyor mu evin bacası? Evden bahçeye, sağa sola giden bir yol var mı? Çizdiyse
ailesini kâğıda, ailesinin elleri iki yana açık mı? Gülüyor mu yüzleri? Ya
çocuğun? Elleri açıkta mı? Yoksa bir yerlere mi saklamış? Hani şöyle arkasına
veya ceplerine? Neyin suçluluğunu taşıyor böyle? Var mı çevresinde farklı biri?
Ne diyor acaba ona? Bu çocuk, neyin hayalini kuruyor? Çocuğun resimdeki annesi
ne zaman seviniyor, üzülüyor, nelere kızıyor? Ya babası? Çocuğun, resimde diğer
çizdiklerine söylemek istedikleri var mı?
Öte yandan
resim yaparken kalem tutuşu güçlü mü? Baskın mı silik mi? Tereddüt mü ediyor
yoksa iddialı bir havası mı var? Bir insan çizdiyse eğer, kendi cinsinden mi
karşı cinsten yana mı seçimi? Yaptıklarına, süslediklerine bakmaya devam
ettikçe, resmine eklediği figürler neler ve nasıl diye de merak etmek gerek.
Sayfayı eline
aldığında çocuk, sayfanın sağına soluna, ortasına, kenarına köşesine mi
yerleştiriyor figürleri? Büyük mü mini minnacık mı çiziyor? Saldırgan tavırları
mı var yoksa savunucu mu? Yoksa, hiçbir şey söylenmemesine rağmen kocaman bir deniz
ve gemi mi çiziveriyor kağıdına? Bu kadar mı üzmüş onu evde yaşanan kavga veya
tartışma? Bir de 6 yaşın altındaysa bakıveririz çocuğun gözkapaklarına
çapaklanmış mı diye? Ailedeki sorunları görmek istememeye ne kadar da tepki
vermiş küçücük gözleri…
Bilmek, bazen iyi bir şey değildir.
Çocukların resimlerine basitçe bakabilmenin keyfini yaşayamamak, tadını
çıkaramamaktır çünkü. Gördüğün, duyduğun, izlediğin ve hissettiğin şeyleri
birleştirmek, temkinli olmak ve çocuk hakkında iyi karar vermek gerekir. Ne işe
yarıyor ki bu ruh sağlığı profesyonelleri diyenlere selam eder, bu yazıyı okuyan
yetişkinlere ve öğretmenlere çocuk resimlerine basitçe bakmanın keyfini
yaşatamadığım için özür dilerim!!!